16 Mart 2010 Salı

Eyvah eyvah...

Son günlerde dillerden düşmeyen, birçok sohbete konu olan bir filme takıldım bugün... Burada kısa bir gezintiyle birlikte önemli bir kesimin "blog"una aldığı ve tanıtımıyla birlikte keyfini anlattığı bir film bu; Adı "Eyvah Eyvah..."
Trakyalı bir gencin hayatını anlatıyor(muş)... Ben demiyorum, film eleştirmenleri öyle diyor ve zaten filmin konusuyla ilgili küçük bir araştırma yapınca nam-ı diğer "üj bej" Hüseyin'in İstanbul'a gelişiyle birlikte yaşamında nelerin değiştiğinin merakına kapılıyoruz. Dedesi ve ninesiyle birlikte memleketinde yaşayan saf bir delikanlının yaşamında neler değiştiğini bilmiyorum, çünkü henüz filmi seyretmedim... Ama not aldım bir kenara en kısa zamanda "seyredeceğim" Hüseyin'in hikayesini. Belliki ana teması eğlence ve kahkaha bu filmin... Gülmeyi unutanlara tebessüm, gerilenlere gevşeme imkanı verip sıkıntıları unutturacak keyifli bir "zaman" meşgalesi diye düşünüyorum... İşte tam bu noktada başka bir şeye odaklanıyor gözlerim ve "SAAT"in dönüş hareketlerini izlemeye koyuluyorum. Bir sokak saati, sisler arasında tıkırdayan ve her şeye rağmen hiç durmadan dönerek hayatı adımlayan bir sayaç gibi çalışıp duruyor kendi halinde. Su saatini İSKİ görevlisi gelip okuyor, arkasından faturayı bırakarak gidiyor... Akıtılan suyun bedelini görüyoruz faturada.
"Ödemeniz gereken miktar" kabilinden bir meblağ bekleniyor bizden...
Peki ya bu sayaç?
Sokaktaki bu saati kim ne zaman okuyacak nasıl bir fatura bırakacak acaba bize?
İşte bu belirsiz... Belki ödenmesi en zor, en ağır faturalardan biriyle karşı karşıya olduğumuzu biraz sonra kararan hava ile birlikte bir kez daha anlayacak ama yine de zamanı durduramayacağız. Ve ödemediğimizi sandığımız, "beleş"ten kullandığımızı düşünerek hoyratça harcadığımız zamanın aslında ne büyük bir bedel olduğunu yine anlayamayacağız...
Bazen bir saniye ile birinciliklerin kazanıldığı...
Bazen bir dakika ile hayatların kaybedildiği...
"Senede 1 gün"lerin şarkılara yazıldığı bir dünyada "zaman" mefhumu sinsi bir şekilde kendini unuttururken, bize ne büyük faturalar ödetiyor aslında... Ve biz bunun farkına varmadan yaşamaya, sanki hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya devam ediyoruz. Belki olması gereken bu; çünkü konunun üstünde durmak çözümsüz bir denklemin içinde kaybolmaya sebep olurken bir yandan da yoruyor insanı "yıllar içinde bir yılı" hatırlatarak.
Görünen o ki, akıp giden zamanın sayacı olsa bile faturası yok...
Varsa bile umursamaz davranıyoruz "bedelsiz"miş gibi. Oysa en ağır bedeli ödüyoruz geçen bir günün arkasından anılara tutunarak.
Ne kadar hayıflansak, ne kadar telaşlansak da zaman akıp gidiyor durmadan. Zamana bir sual, bir cevap yok. O hayatın sayacı, o hayatın süzgeci... Bizler bu süzgece takılıp yokoluşa direnebildiğimiz kadar bastırıyoruz özlemlerimizi. Ve özlediğimiz kadar kayboluyoruz saatlerin durduğu, hayallerin sisli bir perde gibi sokaklara yansıdığı fotoğraflarda...
Velhasılı "eyvah eyvah" derken, bir gün daha eksiliyor ömrümüzden...




4 yorum:

  1. Hayat beklediğimizden hızlı akıyor. Yaşananların keyfini çıkarmak lazım galiba:) Güzel bir yazı, selamlar.

    YanıtlaSil
  2. Evet ne yazıkki öyle, hayat beklediğimizden de hızlı akıyor ve biz bu akıntıya kapılmış sürüklenip gidiyoruz. Ve bazen bir şeylerin tadını çıkartmaya çalışırken, anlamsız bir şekilde acısı kalıyor bize yaşananların. Ve biz de buna "keyifsizlik" diyoruz yüzümüzü takvimlere dönerek... Teşekkür ederim Pianthus, saygılar.

    YanıtlaSil
  3. Hayat bu kadar hızlı akıp gidyorken,anlık eyvah larımız olsun..Geçmişe dönük yaşamak hiç kimseye bir şey vermez.Payımıza düşen dersi alıp yaşanandan,yolumuza devam etmeliyiz.Ölenin ardından konuşulmaz ya hani..Bizi acıtanları,hatırlamak bile istemedğimiz kişileri öldü farzedip,konuşmammalıyız artık ardından.. kendimizle bile..Yaşanmış yaşanmıştır ve yapacak bir şey yoktur artık.Bitenlerse hayatın-mış lı kısmında kalmıştır..Zamana kapılıp mazinin sonsuzluğuna akıp gitmektedir büyük bir hızla.Saniyeler önemli hayatımızda çok doğru..Ve biz bu saniyeleri dünyevi işlerden çok,maneviyatımızı kaplamış kendimizi adadığımız,bizden bile önce gelenlerle yaşamalıyız..Bana benden daha çok önem veren çıkar mı ? Çıkmaz.Öyleyse özlemlerimizi gideremeyecek insanlara ömrümüzü harcamamalı,kıymetimizi bilmeliyiz.Çok güzeldi.Tekrar dönüp okuyacağım,teşekürler.sevgiler..

    YanıtlaSil
  4. Bir filmden yola çıktım ve "eyvah"ların bize neye mal olduğunu sorgularken buldum kendimi. Aslında böyle bir düşüncem yoktu ama zamanla ilgili sorunlar bilinçaltıma işlemiş olmalı ki, bu duygu sinsi bir şekilde gösteriyor kendini satırlarda.
    Ve siz "Yaşanmış yaşanmıştır ve yapacak bir şey yoktur artık" derken yazının özetini çıkartmışsınız zaten. Ne yazıkki öyle, yaşanan her güzel an maziye karışırken bizler de sönmekte olan ateşin koruna dönüyoruz. Hayat böyle, çelişkiler ve çıkmazlarla dolu bir serüven ve yine de güzel şeyler yok değil... Var elbette, hem de çok var. Teşekkür ederim Ebruli, zamanın ruhuna dokunmuşsunuz farkında olmadan. Saygılar...

    YanıtlaSil