8 Mart 2010 Pazartesi

Kadınlar Günü...


Tarih 8 Mart 2010... Adem ile Havva'dan bu yana süregelen ve çözümlenemeyen bir sorunun bugün de hala gizemini koruduğuna tanık oluyoruz. Ve kimbilir daha ne kadar kafa yoracağız buna bir cevap bulmak için. Kimbilir kaç nesil tüketeceğiz bu uğurda?
Kimbilir nasıl anlayacağız en büyük savaşların "iki neden"inden "biri" olduklarını?..Kavgalarını... Kızgınlıklarını...Nefretlerini... Sevgilerini...Şefkatlerini... Güzelliklerini...
Bedensel zenginliklerinin yanında, hiç belli etmeyip, zayıf gibi görünseler bile kadınların gerçekte ne kadar güçlü olduklarını kimbilir ne zaman kabul edeceğiz? Belki de onlarla neyi ne kadar yaşadık, neyi ne kadar anladıkhiçbir zaman bilemeyeceğiz. Tüm havamıza, "dünyayı biz yarattık" der gibi durmamıza rağmen aslında zayıf olan tarafın öte yanında olduğumuzu ne zaman göreceğiz kimbilir?.. Erkek egemen toplumların dahi çok istekli olmasalar da, öyle bir an geldiğinde ister istemez önünde eğilmelerinin nedenini kadınlara nasıl anlatacağız belli değil? Bazı şeyler öğretilemiyor, bazı şeyler sadece yaşanarak ve yaşatılarak öğreniliyor. Biz bildiğimizi sansak bile gerçekte herşey anlayabildiğimiz kadar.
Kadınlar Günü...
Kadına senede bir günü nasıl vermişiz, ona bakalım biraz... Önce 1975 yılı "Kadınlar Yılı" olarak ilan edilir ve 1977 yılına geldiğimizde 8 Mart'ın "Kadınlar Günü" olarak kutlanması kabul edilerek 35 yıllık gelenek başlamış olur. Buna sebep günümüzden 153 yıl önce cereyan etmiş bir olaydır.
8 Mart 1857'de ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başlar. Ancak polisin grevdeki işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi olayların büyümesine yol açmıştır. Olaylar neticesinde çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucun çoğu kadın 129 işçi can verir ve ölen şçilerin cenaze törenine 100 bini aşkın kişi katılır. Bu vahim olaydan çok sonra, 1977 yılında Birleşmiş Milletler New York'ta hayatını kaybeden işçilere atfen her yıl "8 Mart"ı Dünya Kadınlar Günü ilan ederek geç kalınmış bir özürle çıkar kadının karşısına.
Ve ne gariptir ki, özgürlük konusundaki tutumuyla mangalda kül bırakmayan ve dünyanın en özgür ülkesi olmakla övünen Amerika özgürlük karşıtı bir tutumla yüzlerce işçinin ölümüne sebep olurken "Kadınlar Günü"nün temelini attığını da bilmez...
8 Mart efsanesinin gündeme gelmesi ve o günden bu yana her yıl tekrar edilmesi kadına ve varlığına olan saygıyı ifade etmeye yetmez tabii.
Herkesin takvimi aynı olsa bile, tarihler her zaman aynı değil ki? Tıpkı hayat gibi... Değişkendir rakamlarla kadınlar. Bazıları küçülür, bazıları büyür... Ve çoğaltır insanı zor zamanlara rağmen yaşattığı sevgiyle. Atilla İlhan "Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular" derken belkide bu ikilemi anlatmak istiyordu.
Ya da benim anladığım bu.
"Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular... "
Tabela gibi...
Şiir gibi...
Besmele gibi bir laf...
Kısaca şahane.
Ama yetmez...
Bu sözde eksik olan bir şey var sanki. Eksik olan nedir bilmiyorum, ama eksik gibi geliyor işte. Biz kadınları kitaplara bile sığdıramazken bir satırda onları "yok etmek" egomuzu tatminden öte gidemeyecek. Gerçekte onlar sayfalara, ciltlere, fasiküllere sığmayacak kadar büyük, tanımlanamayacak kadar zorken bir satır kadını yok edebilir mi? Şarkıların yüzde 90'ı onları anlatırken... Nüfusun yarıdan fazlasını onlar oluştururken... Dünya onlarla güzelleşirken, var olan yok sayılabilir mi?
"Zaten yoktular" dediğimizi belki biz görmeyi istemedik, yada istedik ama göremedik. Buradaki çelişkiyi şair de farketmiş olacak ki "Ne kadınlar sevdim zaten yoktular" dedikten sonra yazdığı bir başka şiirde "Ben sana mecburum" diyordu kaleminden gözyaşı damlayarak...
Çözümü zor bir denklem yüzyıllardır gizemini korurken kadını bir güne sığdırıp, bir günle yüceltmek zor olmakla birlikte teamüllere uyacak ve 8 Mart'ın ruhuna dokunacağız yine... İşte böyle zor, böyle güzeldir onları yürekte taşımak. Bu yazı burada bitiyordu, bitiyordu ama aklıma bir şarkı geldi. Önce şiirden yola çıktık, şimdi şarkıyla devam ediyor aşka ve onu yaşatan kadınlara yolculuğumuz. Bob Marley'in unutulmayan şarkısı "No women, no cry" her şeyin özeti sanki.
Ve biz...
Biz erkekler...
Biz gözyaşını bile ağlatana borçluyuz aslında. Ve bazen o gözyaşı kadar mecburuz yürek yangınını ateşleyen kıvılcıma. Çünkü kendi kendimize öğrenmedik biz gözyaşındaki zehirin bıraktığı mutluluğu. Bugün 8 Mart, kutlu olsun...

7 yorum:

  1. Belki de bu çekişme hep sürer..Şiirler,şarkılar karmasıyla bir kutlamadan daha güzeli olamaz.Çok teşekkürler.Etkileyiciydi..Sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Bu çekişme hep sürer çünkü kadın arka yüzden değil ön yüzde hayat içinde güçlü olmalı, Aşk adın altında çiğeri beş para etmezlere tapmamalı mesela, erkek zengin iyi kapı deyip gitmemeli veya bu nedenle kalmamalı mesela..kadın okumalı, bir işi olabilmeli, bağımsız olabilmeli her anlamda.
    Güzel yazmışsınız kutluyorum..

    YanıtlaSil
  3. Ebruli,
    Öyle görünüyor ki bu çekişme hep sürecek ve biz yine şarkılardan medet umup, şiirlerle dile getireceğiz saklanan duygularımızı. Teveccühünüze teşekkür ederim, saygılar...

    Onuncu Köyün Adamı,
    Sözlerinize katılıyorum. Zaman zaman espri mahiyetinde söylenen ve "Kadın ne ister?" sözünün karşılığı para-pul gibi maddi değerler olunca kendi değerini yok ediyor kendi elleriyle. Parayı amaç değil araç olarak gören ve ayağı yere basan bir kadın zaten ne istediğini bilir ve hakettiği ilgiyi görür. Teşekkür ederim yorumunuza, saygılar...

    YanıtlaSil
  4. Fazla olmamak kaydıyda çekişme güzeldir:) Hoş bir anlatım olmuş. Selamlar.

    YanıtlaSil
  5. Pianthus,
    Haklısınız... Fazla olmamak koşulu ile ayarını tutturup kıvamında bıraktığımız zaman çekişmenin her türlüsü güzeldir. Ve bu bir de kadın-erkek arasındaki duygu denizinin derinliğinde yaşanıyorsa boğulmak da kaçınılmazdır. Teşekkür ederim ilginize, saygılar.

    YanıtlaSil
  6. haddi aşmadan çekişmek her zaman olmasada kararında olunca renk katar diye düşünüyorum yanılıyormuyum acaba:)))dostlukla...

    YanıtlaSil
  7. Bilge,
    Haklısınız... Durulması gereken yeri iyi bilir karşı tarafa olan saygıyı muhafaza edersek eğer sıradanlığı sonlandırır "çekişme"ler. Kararını bilmek... İşte asıl mesele bu, o kararı nasıl belirleyeceğiz. Kaç gram çekişip, kaç santim geri çekileceğiz bunu bilirsek meseleyi çözdük demektir. Yanılmıyorsunuz efendim, saygılar...

    YanıtlaSil